Takım. Bu kelimenin bana çağrıştırdığı, hissettirdiği ve anımsattığı o kadar çok şey var ki. Eğer bir gün hafızamı kaybetseydim, anne karnından voleybol topuyla çıktığıma yemin bile edebilirdim.
Devam eden bu yolculuğum, 8 yaşında annemin elinden tutarak Enka’ya gitmemle başladı. Çalışan ebevenyleri olan bir çocuk avantajı diyelim, hiç evde kalmazdım. Hep uğraşacak bir şeylerim olurdu. Voleybol bunun birinci sırasındadır.
Yarışmayı, hırsı, azmi, emeği voleybolla öğrendim ben. Yazları bitmek bilmeyen merdiven antrenmanlarıyla, kışları bir yandan hakemlerle bir yandan karşı takımla yaptığımız maçlarla öğrendim. En güzel arkadaşlıklarımı takımla kurdum. Zaman, bizi ayırmaya çalıştı ama voleybol her zaman bizi topladı. Disiplini, zamanlamayı, planlamayı... İstanbul trafiğinde antrenmana geç kalmamak için evden kaçta çıkmam gerektiğini hesaplamakla öğrendim.
Yeri geldi ağladım, hem mutluluktan hem üzüntüden. Yeri geldi sinirlendim. Ama hiçbir zaman, her haftasonu saat 6.30’da kalkıp antrenmana gittiğime pişman olmadım.
Boş insanlar gibi olmadık. Ne ben, ne takım arkadaşlarım. Zordur birkaç işi beraber yürütebilmek. Biz bunları başarabilen insanlarız. Volkan hocamızın bize her zaman söylediği sözdür.
Bizlere bu kadar çok şey katmasının yanında, birazda derslerden bunaldığımızda adeta kaçacak bir delik oluyor voleybol.
Eh, madem bu kadar voleyboldan bahsettik, ne kadar şanslı olduğuma da değinmek isterim. Voleybol oynadığım için ve böylesine güzel bir ailenin üyesi olduğum için gerçekten çok şanslıyım.